İstanbul'un işlek semtlerinden Beşiktaş'taki Deniz Müzesi'ne gidenlerin karşısına aniden, ünlü Amiral Barbaros Hayredin Paşa'nın (1466-1546) yeşil savaş sancağı çıkar. Müzeden yirmi-otuz metre uzakta bir mezarda yatan, Hayredin Paşa'nın sancağı üzerinde, çok stilize edilmiş bir şekilde, ilk halifelerden Hazreti Ali'nin çift ağızlı kılıcı Zülfikâr görülür. Osmanlı ikonografisine özgü bir biçimde tasvir edilen kılıcın iki ağzı arasında geniş bir ayrık görülür (yukarıdaki resim) Zülfikâr Osmanlıların yüzyıllar boyunca yaygın olarak kullandıkları İslam ikonlarından biridir. Ancak müze bu gerçeğin farkında değil gibidir. Sancağın altında yer alan açıklamada Zülfikâr, 'Hıristiyan Üçlü Teslisi'nin bir sembolü olarak tanımlanmakta ve açıklama söyle devam etmektedir:
Onaltıncı yüzyılda Osmanlı donanması, üç dinin de hüküm sürdüğü ticari coğrafyaya egemen omuştur. Bu nedenle, Hıristiyanlığın simgesi de sancağa işlenmiştir...
Kılıcın ayrık ağızları arasında altı uçlu bir yıldız yer alır: Hazreti Süleyman'ın mühürü veya Hazreti Davud'un yıldızı, yine yaygın bir İslâmi simge. Yine de müze bu simgeyi "Teslis" gibi, güya Osmanlı hoşgörüsünü ve ekümenizmini temsil eden bir musevi sembolü gibi yeniden yorumlamıştır.
Sergilenen eserin altındaki bu şaşırtıcı açıklama, Türkiye Cumhuriyeti'nin veya en azından Cumhuriyet müzelerinden birinin, vârisi olduğu imparatorluğun simgeler evrenine ne kadar yabancılaşmış olduğunun yansıması gibidir.
(...)
Zülfikâr Müslümanlığın kendisi kadar eski bir simgedir.
(...)
Ancak yirmi otuz yıl içinde, Deniz Müzesi'ni düzenleyenler için bu sembolik anlama ilişkin bütün bu yapı kaybolmuştur. Müze bu ikonografinin fizisel kanıtlarını tutmasına karşın, ikonun anlamını kaybetmiştir. Deniz Müzesinin düzenlenmesinden sorumlu olanlarının, ikongrafik Rorschach testini geçemediklerini söyleyebiliriz, en azından testin varsayımları bütünüyle değişmiştir. Gören kişinin geldiği kültürel bağlama uyum sağlayan Müslüman ikonu olarak kalmak yerine, kılıç imgesi, hegemonyacı bir Hıristiyan sembolü rolune bürünmüş ve Osmanlı tarihi bu sembole uyum sağlayacak şekilde yeniden biçimlendirilmiştir. Bu ilginç (ve açıkça postmodern) durumdan, tarihçiler, korumadan yana olanlar ve Osmanlı mirasının varisleri için ne tür dersler çıkarılabileceği konusunu ise okurlara bırakıyorum. [3]
|
Yorumlar
Yorum Gönder