BARBAROS HAYRETTİN PAŞA'NIN HAYATI ( HIZIR REİS )
BARBAROS HAYRETTİN PAŞA(1467-1546)
Tüccardı, korsan oldu. Akdeniz'i Avrupalı denizcilere dar etti.Korsandı, bir ülkeye hükümdar oldu.Avrupalı hükümdarlarla savaştı.Hükümdardı, Osmanlı'ya sığındı, hükümdarı olduğu ülkeye vali olarak geri döndü.Mavi sularda Fransız, İspanyol, Ceneviz ve Venedikli denizcilerle savaştı...
Başarısı üzerine Kanuni Sultan Süleyman tarafından Osmanlı donanmasının kaptanlığına Kaptan-ı Derya'lığa getirildi.
Bir zamanlar İtalyanlar tarafından, muhtemelen dış görünüşünden dolayı, Barbarossa (Latincede Kırmızı Sakal) olarak isimlendirilen bu büyük denizci, korsanlıktan donanma komutanlığına atanan tek denizci olmasıyla da tarihe geçmeyi hak etmiş, tarih onu 'Barbaros Hayrettin Paşa' olarak bağrına basmıştı.
Asıl adı Hızır'dı. Barbaros Hayrettin Paşa olana kadarda Hızır Reis olarak mavi sularda yelken basacaktı. Hayrettin adı daha sonradan hizmetine girdiği Kanuni Sultan Süleyman Tarafından verilecekti.
Hayrettin; yani dine hayrı dokunan manasında.
Peki bir zamanların korsanı Hızır Reis'in dine ne hayrı dokunmuştu? İşte denizlerin hakimi Hızır Reis'in soluk kesen macerası...
Kardeşler zamanla korsanlıkla yetinmeyip, işi büyüttüler. Akdeniz'in Kuzey Afrika kıyılarından toprak kazanmaya soyundular. 1516-1517'de Akdeniz'in diğer bir gücü İspanyolları saf dışı ederek Cezayir'in Tenes, Tlemsen ve Oran şehirini ele geçiren kardeşler,
ülkenin hakimi konumuna geldi. Oruç Reis Cezayir hükümdarı ilan edildi. Lakin İspanyollar, Akdeniz'i korsan kardeşlere bırakmaya niyetli değildi.
Cezayir'i geri almak için Araplarla birleşerek Cezayir'e saldırdılar.
Savaşta kardeşlerden İshak ve Oruç hayatını kaybetti.
Kardeşlerini kaybeden Hızır Reis, bir süre önce sıcak ilişkiler kurmuş oldukları saraydan yardım istedi.
Yavuz Sultan Selim, 'Hak Taala, dünya ve ahirette Oruç ve Hayrettin kullarımın yüzleri ak eylesin, kılıçları keskin, düşmanları mahkur, denizde ve karada gazaları mansur olsun. Daima muzaffer olalar!' diyerek, Hızır Reis'i Cezayir beylerbeyliğine atayarak koruması altına almıştı.
Bu arada Barbaros'un deyişiyle, Kutsal Roma İmparatoru V.Charles'ın (Türkiye'de Şarlken ve Karlos olarak da bilinir) Cezayir'de gözü vardı ve kendisini şöyle tehdit ediyordu:
'Ağan ölmüş, leventlerinin çoğu kılıçtan geçirilmiş, kolun kanadın kırılmıştır. Ağan olmayınca sen kimsin ki en kudretli Hıristiyan hükümdarı bana kafa tutacaksın? Ne yapmayı ümit edebilirsin?
Gemilerini ve leventlerini alıp Cezayir'den çek git, bir daha da zinhar Afrika'ya ayak basma.
Bu sana son lütfumdur. Yakında Cezayir'e derya dolusu gemi yollamam mukadderdir. Seni hala oralarda bulup ele geçirirsem, akıbetin vahim olur.'
Her ne kadar Barbaros, Charles'ın bu tehdidini, 'Şimdi Cezayir'i benim elimden almak hiçbir dünyevi kudretin iktidarı dahilinde değildi. Çünkü ülke benim değil, Şevketlü hakanımız Selim Han'ındı. Şimdiye kadar bir Osmanoğlu'nun elinden alındığınıda kimse işitmemişti.' diyerek karşılasa da, İspanyollara kaybetmesi üzerine donanmasıyla birlikte deniz gücünü koruyarak Şerşel Adaları'na çekildi.
Yıllarca birlikte yelken açtıkları Oruç'un kaybı, Barbaros'a çok dokunmuştu. 'Ağamın şehadet haberi Cezayir'e geldikte ben artık bir tek gaye için yaşamaya azmettim. O da, ağamın yolunda gitmek, Afrika'yı ve Akdeniz'i kafirlere dar etmek gayesiydi.' diyecekti, yıllar sonra o günleri hatırlarken.
Bir süre sonra Avrupa'nın Akdeniz kıyısına seferler düzenleyen Hızır Reis, 1530'da Cezayir'i tekrar geri almış, bir yıl sonra Şarşel'de kendisini kıstırmak isteyen ünlü Cenevizli Amiral Andrea Doria'yı mağlup etmişti. Bu Doria ile ilk karşılaşmalarıydı, ama sonuncusu olmayacaktı. Bu esnada Osmanlı tahtına Kanuni Sultan Süleyman geçmişti.
Andrea Doria'nın Osmanlı yönetimindeki Mora kıyılarına dadanması, Kanuni'yi rahatsız etmişti.
Haber salınarak Hızır Reis, İstanbul'a çağrıldı. Onu büyük bir görev bekliyordu...
Hızırlıktan Barbaros Hayrettinliğe...
Yirmi gemisi ve on dokuz büyük kumandanıyla 27 Aralık 1533'de İstanbul'a ulaşan Hızır Reis, büyük bir şaşa ile Topkapı Sarayı'na götürüldü. Kanuni, Divan-ı Hümayun'u toplayarak, Hızır Reis'i, Osmanlı donanmasının komutanlığına tayin ettiğini duyurdu. O artık Kaptan-ı Derya idi.
Diğer bir deyişle Denizlerin Kaptanı'ydı. Kanuni aynı zamanda kendisine 'Dine faydası dokunan' manasına gelen Hayreddin ismini de vermişti. Böylelikle Barbaros Hayretti efsanesi de başlıyordu.
Osmanlı'nın gücüyle taçlanan büyük denizci, 1534'te Akdeniz'e açılarak İtalya kıyılarına seferler düzenlemiş, Tunus'un kontrolünü ele geçirmişti. Ama bir kez daha karşısına Andrea Doria yönetimindeki Haçlı donanmasının çıkmasıyla, Tunus'tan çekilerek, İstanbul'a döndü. 1536'da daha güçlü bir donanmayla yeniden Akdeniz'e yelken açan Hayrettin Paşa, İtalya kıyılarına düzenlediği seferler ardından, Ege Denizindeki Vendik adalarını Osmanlı topraklarına kattı.
Osmanlının Akdeniz'deki etkinlik sahasının genişlemesinden rahatsız olan Papa, bu gidişe bir son vermek için harekete geçti. Denizden yapılacak haçlı seferine start vermesiyle de ; Akdeniz'in etkin deniz güçlerinden İspanya,Vendik,Malta,Portekiz ve Ceneviz gemilerinden müteşekkil haçlı donanması hazırlandı. Başına da Barbaros'u gayet iyi tanıyan bir isim; Andrea Doria getirildi. Akdeniz'de kozlar paylaşılacaktı...
Preveze'deki büyük buluşma
Haçlı Donanması savaşın ilk ayağında, Osmanlılara ait Preveze Kalesi'ni kuşattı. Arta Körfezi'nin girişine hakim bu kaledeki Türk topçularının bertaraf edilmesi gerekiyordu. Zira onları aşmadan körfeze girmek zordu. Barbaros komutasındaki Osmanlı donanması 24 Eylül 1538'de Arta Körfezi'ne girmişti.
Top menzilinden çıkıp açık denizde Osmanlı'yla savaşmak isteyen Andrea Doria, 25 Eylül 1538'de bazı gemileri yem olarak öne sürdü. Yaşanan ufak çaplı bir çatışmanın ardından gemilerin geri dönmesiyle birlikte bu kezde, Barbaros'un kendilerini takip etmesi için Preveze açıklarında donanmasını demirletti. Doria'nın bu restini gören Barbaros, savaş pozisyonu alarak, topçu ateşiyle doğrudan düşman donanmasını hedef aldı. Doria'nın güçlerini ortadan yarıp, bütünlüklerini bozmak istiyordu. Topçu ateşi ile birlikte kırk kadar Osmanlı gemisi, doğrudan Haçlı donanmasının ortasına yüklenince paniğe kapılan Doria, Korfu Adası'na doğru çekilmeye başladı. Karanlık bastırmıştı. Düşmanı takip etmek zorlaşınca, Osmanlı donanması körfeze demirledi. Osmanlı Savaş Divanı, Durum değerledirmesi yapmak için toplandı.
Turgut Reis ve Salih Reis başta olmak üzere düşmanın gemilerinin büyüklüğünden ötürü tereddütleri vardı. Körfezde savunma pozisyonunda kalınmasın yönünde beyanı olan paşalarına karşın Barbaros, Donanmasındaki gemilerin ufak ama daha atik olduğuna inanıyordu. Bu hamle üstünlüğü sağlayabilirdi. Ayrıca kendi topları da daha uzun menzilliydi. Karar verildi. Savaş devam edilecek, üstelikte doğrudan hücum edilecekti. Sabahın ilk ışıklarıyla Haçlı Donanması'nın üzerine yürüyen Barbaros'u karşısında gören Doria da savaş pozisyonu alınması
emrini verdi.
Tüccardı, korsan oldu. Akdeniz'i Avrupalı denizcilere dar etti.Korsandı, bir ülkeye hükümdar oldu.Avrupalı hükümdarlarla savaştı.Hükümdardı, Osmanlı'ya sığındı, hükümdarı olduğu ülkeye vali olarak geri döndü.Mavi sularda Fransız, İspanyol, Ceneviz ve Venedikli denizcilerle savaştı...
Başarısı üzerine Kanuni Sultan Süleyman tarafından Osmanlı donanmasının kaptanlığına Kaptan-ı Derya'lığa getirildi.
Bir zamanlar İtalyanlar tarafından, muhtemelen dış görünüşünden dolayı, Barbarossa (Latincede Kırmızı Sakal) olarak isimlendirilen bu büyük denizci, korsanlıktan donanma komutanlığına atanan tek denizci olmasıyla da tarihe geçmeyi hak etmiş, tarih onu 'Barbaros Hayrettin Paşa' olarak bağrına basmıştı.
Asıl adı Hızır'dı. Barbaros Hayrettin Paşa olana kadarda Hızır Reis olarak mavi sularda yelken basacaktı. Hayrettin adı daha sonradan hizmetine girdiği Kanuni Sultan Süleyman Tarafından verilecekti.
Hayrettin; yani dine hayrı dokunan manasında.
Peki bir zamanların korsanı Hızır Reis'in dine ne hayrı dokunmuştu? İşte denizlerin hakimi Hızır Reis'in soluk kesen macerası...
Babası Gelibolu'dan bir sipahiydi. Ama kendisi (kesin olmamakla birlikte) 1467'de Midilli adasında doğdu.Kardeşi Oruç ile birlikte küçük yaşta denizciliğe ısındı.
İki kardeş deniz ticareti yaparlarken Rodos şövalyelerine esir düştü.Kimi tarihçilere göre bu olay kardeşlerin legal hayattan illegal sulara yelken açmasına yol açmış, korsanlık yapmaya karar vermişlerdi.
Ağabeyi Oruç ile birlikte Cebre Adası'nı karargah olarak kullanıp, Akdeniz kıyılarına seferler yapmaya başladılar.
Korsan olarak kötü ünleri hızla yayılıyordu...
Bu arada yaptıkları pazarlıklarla etki alanlarını da genişletiyorlardı. Tunus Sultanı Muhammed anlaşarak, Halkü'l-Vadi (La Gaulette) limanını, ganimetin beşte birini kendisine vermek koşuluyla kullanmaya başladılar.
Korsan kardeşler işi büyütüyor...
Bir süre sonra ağabeyleri İshak da onlara katılmıştı. Korsan kardeşler, ele geçirdikleri ganimet yüklü bir gemiyi 1512'de Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim'e gönderince, saray ile aralarındaki bağ da kurulmuş oluyordu.Saraya bu hediyeleri götürense ünlü denizci Piri Reis'den başkası değildi!Kardeşler zamanla korsanlıkla yetinmeyip, işi büyüttüler. Akdeniz'in Kuzey Afrika kıyılarından toprak kazanmaya soyundular. 1516-1517'de Akdeniz'in diğer bir gücü İspanyolları saf dışı ederek Cezayir'in Tenes, Tlemsen ve Oran şehirini ele geçiren kardeşler,
ülkenin hakimi konumuna geldi. Oruç Reis Cezayir hükümdarı ilan edildi. Lakin İspanyollar, Akdeniz'i korsan kardeşlere bırakmaya niyetli değildi.
Cezayir'i geri almak için Araplarla birleşerek Cezayir'e saldırdılar.
Savaşta kardeşlerden İshak ve Oruç hayatını kaybetti.
Kardeşlerini kaybeden Hızır Reis, bir süre önce sıcak ilişkiler kurmuş oldukları saraydan yardım istedi.
Yavuz Sultan Selim, 'Hak Taala, dünya ve ahirette Oruç ve Hayrettin kullarımın yüzleri ak eylesin, kılıçları keskin, düşmanları mahkur, denizde ve karada gazaları mansur olsun. Daima muzaffer olalar!' diyerek, Hızır Reis'i Cezayir beylerbeyliğine atayarak koruması altına almıştı.
Bu arada Barbaros'un deyişiyle, Kutsal Roma İmparatoru V.Charles'ın (Türkiye'de Şarlken ve Karlos olarak da bilinir) Cezayir'de gözü vardı ve kendisini şöyle tehdit ediyordu:
'Ağan ölmüş, leventlerinin çoğu kılıçtan geçirilmiş, kolun kanadın kırılmıştır. Ağan olmayınca sen kimsin ki en kudretli Hıristiyan hükümdarı bana kafa tutacaksın? Ne yapmayı ümit edebilirsin?
Gemilerini ve leventlerini alıp Cezayir'den çek git, bir daha da zinhar Afrika'ya ayak basma.
Bu sana son lütfumdur. Yakında Cezayir'e derya dolusu gemi yollamam mukadderdir. Seni hala oralarda bulup ele geçirirsem, akıbetin vahim olur.'
Her ne kadar Barbaros, Charles'ın bu tehdidini, 'Şimdi Cezayir'i benim elimden almak hiçbir dünyevi kudretin iktidarı dahilinde değildi. Çünkü ülke benim değil, Şevketlü hakanımız Selim Han'ındı. Şimdiye kadar bir Osmanoğlu'nun elinden alındığınıda kimse işitmemişti.' diyerek karşılasa da, İspanyollara kaybetmesi üzerine donanmasıyla birlikte deniz gücünü koruyarak Şerşel Adaları'na çekildi.
Yıllarca birlikte yelken açtıkları Oruç'un kaybı, Barbaros'a çok dokunmuştu. 'Ağamın şehadet haberi Cezayir'e geldikte ben artık bir tek gaye için yaşamaya azmettim. O da, ağamın yolunda gitmek, Afrika'yı ve Akdeniz'i kafirlere dar etmek gayesiydi.' diyecekti, yıllar sonra o günleri hatırlarken.
Bir süre sonra Avrupa'nın Akdeniz kıyısına seferler düzenleyen Hızır Reis, 1530'da Cezayir'i tekrar geri almış, bir yıl sonra Şarşel'de kendisini kıstırmak isteyen ünlü Cenevizli Amiral Andrea Doria'yı mağlup etmişti. Bu Doria ile ilk karşılaşmalarıydı, ama sonuncusu olmayacaktı. Bu esnada Osmanlı tahtına Kanuni Sultan Süleyman geçmişti.
Andrea Doria'nın Osmanlı yönetimindeki Mora kıyılarına dadanması, Kanuni'yi rahatsız etmişti.
Haber salınarak Hızır Reis, İstanbul'a çağrıldı. Onu büyük bir görev bekliyordu...
Hızırlıktan Barbaros Hayrettinliğe...
Yirmi gemisi ve on dokuz büyük kumandanıyla 27 Aralık 1533'de İstanbul'a ulaşan Hızır Reis, büyük bir şaşa ile Topkapı Sarayı'na götürüldü. Kanuni, Divan-ı Hümayun'u toplayarak, Hızır Reis'i, Osmanlı donanmasının komutanlığına tayin ettiğini duyurdu. O artık Kaptan-ı Derya idi.
Diğer bir deyişle Denizlerin Kaptanı'ydı. Kanuni aynı zamanda kendisine 'Dine faydası dokunan' manasına gelen Hayreddin ismini de vermişti. Böylelikle Barbaros Hayretti efsanesi de başlıyordu.
Osmanlı'nın gücüyle taçlanan büyük denizci, 1534'te Akdeniz'e açılarak İtalya kıyılarına seferler düzenlemiş, Tunus'un kontrolünü ele geçirmişti. Ama bir kez daha karşısına Andrea Doria yönetimindeki Haçlı donanmasının çıkmasıyla, Tunus'tan çekilerek, İstanbul'a döndü. 1536'da daha güçlü bir donanmayla yeniden Akdeniz'e yelken açan Hayrettin Paşa, İtalya kıyılarına düzenlediği seferler ardından, Ege Denizindeki Vendik adalarını Osmanlı topraklarına kattı.
Osmanlının Akdeniz'deki etkinlik sahasının genişlemesinden rahatsız olan Papa, bu gidişe bir son vermek için harekete geçti. Denizden yapılacak haçlı seferine start vermesiyle de ; Akdeniz'in etkin deniz güçlerinden İspanya,Vendik,Malta,Portekiz ve Ceneviz gemilerinden müteşekkil haçlı donanması hazırlandı. Başına da Barbaros'u gayet iyi tanıyan bir isim; Andrea Doria getirildi. Akdeniz'de kozlar paylaşılacaktı...
Barbaros Hayrettin Paşa Sancağı |
Preveze'deki büyük buluşma
Haçlı Donanması savaşın ilk ayağında, Osmanlılara ait Preveze Kalesi'ni kuşattı. Arta Körfezi'nin girişine hakim bu kaledeki Türk topçularının bertaraf edilmesi gerekiyordu. Zira onları aşmadan körfeze girmek zordu. Barbaros komutasındaki Osmanlı donanması 24 Eylül 1538'de Arta Körfezi'ne girmişti.
Top menzilinden çıkıp açık denizde Osmanlı'yla savaşmak isteyen Andrea Doria, 25 Eylül 1538'de bazı gemileri yem olarak öne sürdü. Yaşanan ufak çaplı bir çatışmanın ardından gemilerin geri dönmesiyle birlikte bu kezde, Barbaros'un kendilerini takip etmesi için Preveze açıklarında donanmasını demirletti. Doria'nın bu restini gören Barbaros, savaş pozisyonu alarak, topçu ateşiyle doğrudan düşman donanmasını hedef aldı. Doria'nın güçlerini ortadan yarıp, bütünlüklerini bozmak istiyordu. Topçu ateşi ile birlikte kırk kadar Osmanlı gemisi, doğrudan Haçlı donanmasının ortasına yüklenince paniğe kapılan Doria, Korfu Adası'na doğru çekilmeye başladı. Karanlık bastırmıştı. Düşmanı takip etmek zorlaşınca, Osmanlı donanması körfeze demirledi. Osmanlı Savaş Divanı, Durum değerledirmesi yapmak için toplandı.
Turgut Reis ve Salih Reis başta olmak üzere düşmanın gemilerinin büyüklüğünden ötürü tereddütleri vardı. Körfezde savunma pozisyonunda kalınmasın yönünde beyanı olan paşalarına karşın Barbaros, Donanmasındaki gemilerin ufak ama daha atik olduğuna inanıyordu. Bu hamle üstünlüğü sağlayabilirdi. Ayrıca kendi topları da daha uzun menzilliydi. Karar verildi. Savaş devam edilecek, üstelikte doğrudan hücum edilecekti. Sabahın ilk ışıklarıyla Haçlı Donanması'nın üzerine yürüyen Barbaros'u karşısında gören Doria da savaş pozisyonu alınması
emrini verdi.
Osmanlı donanması
Hilal pozisyonu alıyor
Barbaros yıllar
sonra yakın silah arkadaşlarından Seyyid Muradi’ye padişahın isteği üzerine
anılarını yazdırırken Preveze’deki atmosferi
şöyle dile getirecekti*:
‘Başta İspanya, Vendik, Ceneviz,
Papalık, Floransa, Malta donanmaları olmak üzere Kral Karlos’un (Charles’ı
kastediyor) toplayıp Andrea Doria’nın emrine verdiği donanma büyüklüğünde bir
donanmayı ben hayatımda görüp işitmediğim gibi tarih kitaplarında da okumadım.
Düşmanın 600’den fazla gemisi vardı. Bunun 308’i harp teknesi olup, 120’si en
büyük oturak gemilerdi. Donanmaya, kürek çeken on binlerce forsadan başka 60
bin asker bindirilmişti. Bazı gemilerde 2 binin üzerinde asker vardı. Yüzer
gemi üzerinde derya gibi geziyorlardı, fakat hareketleri ağırdı. Benim 122
kadırgam vardı. Nakliye gemim yoktu, açık deniz muharebesinde yardımcı gemiye
de ihtiyaç olmazdı. Forsalar dışında 20 bin levendim ve topçum vardı. Bu
suretle iki tarafın insan sayısı forsalarla beraber 120 bin kişiyi buluyordu
ki, bu kadar insanın derya yüzeyinde karşı karşıya gelmesi görülüp
işitilmedikten başka, tasavvur dahi
edilemezdi…’
Yarım ay şeklinde dizilen Osmanlı
donanmasının merkezinde Barbaros Hayreddin Paşa, Sinan Reis, Cafer Reis ve
Şaban Reis, sağ kanadında Salih Reis, sol kanadında ise Seydi Ali Reis
bulunuyordu. Hilalin arkasındaki destek gemilerinde ise Turgut Reis
komutasındaki Murat Reis Güzelce Mehmet Reis ve Sadık Reis bulunuyordu.
Osmanlı’nın denizdeki tüm beyinleri, savaş düzeni almış, Akdeniz güneyi altında,
ilk hamleyi bekliyordu. Haçlılar ise, en büyük boyutlu kalyonları en ön safta
olmak üzere, arka arkaya üç hat halinde dizilmişlerdi. Kurt denizci Andrea
Doria, öndeki kale gibi olan gemilerini bir tür siper ve koç başı olarak
kullanmayı planlıyordu. Kendisi siperin ardında ortadaki saftan savaşı
yönetecekti. Kumandası altındakiler ise , Akdeniz’in en dişli ve deneyimli
savaşçı denizlerinden; İspanya-Portekiz kalyonlarının kumandasını Franco Doria,
Venedik kalyonlarının kumandasını Vicenzo Cepello ve Papalık donanmasının
komutanı Aquilea Patriği Marco Grimani gibi önemli isimlerdi.
Rüzgar kesiliyor,
savaşın havası değişiyor
Gemi, asker
ve silah üstünlüğünün yanı sıra, hava şartları da ilk etapta Haçlıların
lehineydi. Kuzeyden esen güçlü rüzgarla yelkenlerini şişiren Haçlıların yüzen
kaleleri, rüzgarın kesilmesiyle birlikte hamle üstünlüğünü kaybetti. İlk
saftaki bu devasa kalyonlar sadece yelken gücüyle hareket edebildiği için bir
anda hareketsiz kalıp arkadan gelenlerin manevra alanını daraltmıştı. Doria topçu
ateşi emretse de, kısa menzilli toplar hedefe ulaşamayacaktı. Kürek gücüyle
büyük bir hızla düşmana hamle eden manevra kabiliyeti yüksek küçük boyutlu
Osmanlı savaş gemileri, uzun menzilli toplarıyla da hareketsiz kalan Haçlı
donanmasını dövmeye başlamıştı. Doria, arka safta beklettiği kadarıyla hamle yapıp çıkmaya
çalışsa da, yoğun ateşten dolayı başarılı olamadı. Bu arada Osmanlı’yı kuşatma
hamleleri de atak Osmanlı gemilerinin
süratli yer değişmesiyle akamete uğruyordu. Haçlı donanmasındaki koordinasyon
bozulunca, Osmanlı’nın arka safında bekleyen Turgut Reis, Barbaros’un emriyle
düşmanı arkadan çevirdi. İki ateş arasında çevrilen Haçlılar geri çekilip akşam
karanlığına sığındı. Sabah olduğunda yellerinde yeller esiyordu. Haçlı
donanması 128 gemisini kaybetmiş, 29’u da Osmanlı denizcileri tarafından ele
geçirilmişti. Barbaros hiçbir gemisini kaybetmezken, dört yüz kadar denizi
şehit olmuştu. 27 Eylül 1538, Preveze Zaferi olarak tarihe kaydedilirken,
Barbaros da, ‘Akdeniz’i Türk gölü yapan kumandan’ unvanıyla gönüllere
giriyordu.
Osmanlı’yı Akdenz’in
patronu yaptı
Preveze ile
neler değişmişti? Öncelikle kendisi de bir zamanlar korsan olan Barbaros’un
zaferiyle, Akdeniz’de Avrupa destekli korsanların önüne geçilmiş oldu.
Denizlerde mal ve can güvenliği emniyeti sağlanırken, deniz ticareti daha rahat
yapılır oldu. Kuzey Afrika’daki İslam devletlerine, Avrupa saldırılarına karşı
koruma sağlamış oldu. Aynı zamanda hacıların deniz yoluyla hacca gitmesinin de
önünü açmıştı. Preveze Savaşı, 1571’deki Lepanto Savaşı’na kadar sürecek
dönemde, Osmanlı’yı Akdeniz’in hakim gücü yapmıştı.
Haçlılar denizde kaybetse de, masada
kazanma girişimlerinden vazgeçecek gibi değildi. İmparator Charles,
Akdeniz’deki hakimiyeti kazanmak için ilginç bir yönteme başvurarak, Barbaros’a
rüşvet teklif etmeyi denedi. Teklifine göre Barbaros’u Kuzey Afrika
topraklarının hükümdarı olarak tanıyacak ve kendisine vergi ödeyecekti. Ama bir
şartı vardı; padişaha ihanet etmesini istiyordu. Barbaros’tan yeşil ışık
alamayınca tekrar silaha sarılmaktan başka çaresi kalmamıştı.
1541’de Haçlılar, Charles komutasında ve
Andrea Doria ile birlikte İspanyol, Alman, İtalyan, Flaman ve Maltalı
asilzadelerin emrindeki 36 bin savaşçı ve 516 gemilik birleşik Avrupa Donanması’yla
Cezayir önüne geldiler. Preveze’nin alacaklardı lakin, bu kez Barbaros’un
paşalarından Hasan Reis, 9 bin kişilik ordusuyla Charles ve donanmasını
hezimetle tanıştırdı.
Hezimeti
tadanlar arasında, Doria ile birlikte donanmanın ağır toplarından olan,
İspanyolların ünlü denizcisi ve kaşifi Cortes de bulunuyordu!
Bir süre sonra İspanya’nın Avrupa’daki
rakiplerinden Fransa, İspanyollara karşı Osmanlı’dan yardım talep edince,
Barbaros’a bir kez daha sefer yolu gözükecekti. Padişah’ın emriyle 30 bin asker
ve 150 gemiyle yola çıkan Barbaros, 20 Temmuz 1543’de Fransa’nın Mersilya
limanına girdi. 20 Ağustos 1543’de mahiyetindeki Fransa Donanması Amirali Duc
D’Enghien ile birlikte Nice şehrini alan Barbaros, Fransızlardan yeteri kadar
destek alamayınca, şehri kurtarmaya gelen Doria’nın donanması karşısında
Toulon’a çekildi. Şehir bir süre Osmanlı hakimiyetinde kalırken, Osmanlı Donanması
da sekiz ay kadar şehirde demirledi. Barbaros’un kumandanları Salih ve Hasan
reisler yaptıları akınlarla İspanya ve İtalya kıyılarını vururken, Barbaros da
İspanyolları Fransızlarla Crespy Barışın’nı yapmaya zorlayarak görevini
tamamlamış oldu.
Ömrünün son iki yılını, aşağı olduğu
denizden uzak geçiren büyük denizci, Beşiktaş’taki konağında 4 Temmuz 1546 günü
Kadir Gecesi vefat ettiğinde, arkasında deniz tuzuna bulanmış parlak bir askeri
kariyer ve zaferler ve fetihlerle donanmış macera dolu bir hayat hikayesi
bırakıyordu.
KAYNAK:
Ali Çimen-Tarihi Değiştiren Askerler
Yorumlar
Yorum Gönder